22 Aralık 2010 Çarşamba

Ah benim keşkelerim...

Hiç girmeseydin hayatıma keşke..
Seni hiç tanımamış,dikkatini çekmemiş,dikkatimi çekmek için uğraşmamış,konuşmamış,görüşmemiş, seni hiç etkilememiş,senden hiç etkilenmemiş olsaydım keşke..

Herkesten farklı olduğunu söylememiş,ben bunu hissetmemiş, içindeki o farklılığı keşfetmeye yönelik merakımı uyandırmamış olsaydın keşke..

Sinemaya gitmeyi teklif etmemiş,ben kabul etmemiş,orda elimi tutmayamı çalışıcak tedirğinliğini yaşamamış,hatta sen elimi tutmuş olsaydın ve o tedirginliğimi doğruladığın için sana kızmış ve bir daha da hiç görüşmemiş olsaydık keşke..

Seni hiç evime davet etmemiş sen gelmemiş,adresimi bilmemiş,kapımı çalmamış ,ben kapıyı sana açmamış olsaydım... günler günleri kovalamamış, aylar aylardan kaçmamış, sonbahar gelmemiş yapraklar kuruyup dallarından düşmemiş, rüzgar esmemiş ardından yağmuru getirmemiş, kar diz boyu olmamış soğuktan ellerim üşümemiş ve sen ısıtmak için ellerimi ellerine almamış olsaydın keşke...

Aklım sana düşmemiş,kalbim yer vermemiş,hayallerime eklenmemiş,yanında kendimi güvende hissetmemiş,sen o güveni bana vermemiş olsaydın... Huzur aradığını ve bende bulduğunu hiç söylememiş,bende neyi arıyorsan tam şu anda oradasın aslında dememiş olsaydım keşke...

Korktum biliyor musun?çok korktum önceleri..
Bu güçlü kadının içinde ne kadar büyük korkular olduğunu sen bilmezdin..göstermezdim ki.ama gördün sonunda!
Sana aşık olmaktan,tutulmaktan,sevmekten korktum evet...Senin de beni ( çok zaman sonra söylediğin ) henüz kazanmadan, kaybetmekten kortuğun gibi bir korku değildi bu biliyorsun..

Senin aradığın huzur,ilgi,sevgi,sahiplenme ve o nerde gizli olduğunu benim bile bilmediğim kıskançlık duygularımı kullanmayalı çok zaman olmuştu..Sana istediklerinden çok daha fazlasını verdim.verdim evet!.Kendimi de seninle yeniden keşfettim, daha çok tanıdım bende olan benleri....

Yarım kaldık.


Mantıklı davranmasaydım,bıraksaydım duygularımı yine dört nala koşsalardı sağa sola..sokmasaydım mantığımı o arenaya... ederdi ..devam ederdi ..bitmezdi biliyorum.sende biliyorsun.. biliyoruz işte.. hata olduğunu bilerek hata yapsaydım yine ve sen beni anlamasaydın keşke..
Görüşmeyelim dediğimde kolay kabullenmeseydin,kızgınlıkla ruhsuz olduğumu söylemeseydin,ki sen herkesten çok bilenken ruhumun ne kadar derin ve kırılgan olduğunu...
Zaman demiştim zaman...Zamanla unuturum...Zamanla unutursun...Zamanla unuturuz..
O zamanı verdim kendimedesana da...vermek istemeye istemeye...
Seni üzmek,beni üzmek,zamanla daha çok ,çokçok bizi üzmek istemedim...
Seni düşünüyorum,seni özlüyorum ve sen bunları hep bileceksin...
Beni düşüneceksin,beni özleyeceksin ve ben de bunları hep bileceğim...
Beni yine anla(ma) Ben ki kendimi bile anlamazken...

3 Aralık 2010 Cuma

Düşsek Bir Hayalin İçine, Olmaz mı?

Benim tercihim mi gelmek, buradaki aklımla anlamam mümkün değil ama madem geldik şu gezegene, tadını çıkarmak derdindeyim.
Sana kör kütük aşık olmak istiyorum mesela. Bir rüyanın en huzurlu yerinden gülümser gibi, yaşama gülümsemek istiyorum.
Senin üstüne kurulan düşlere ihtiyacım var. Sana tutunmak, sana sarılmak, sana yaslanmak istiyorum.
Gözlerinde kaybolsam, birlikte gezsek nereye gidiyorsan! Bütün sokakları, mekanları görsek birlikte. İnsanları seyretsek ,deniz kenarında oturmuş gitar çalan güzel sesli çocuğa para  versek, bir de bizim için söylese, olmaz mı?
Bir Pazar sabahı kahvaltı etmeye gitsek, yeşili bol, ağaç altında hamaklar kurulu, yerde minderleri olan bir kafede otursak. Kahvemizi içsek baş başa, gazeteleri didik didik okusak. Ülkenin durumunu konuşsak arada, sevdiğimiz köşe yazarlarının birkaç paragrafını sesli okusak, olmaz mı?
Yağmurlu bir günde sinemaya geç kalsak. Islanarak koşsak caddeler boyu, biletçi yüzümüze tuhaf tuhaf baksa, “dışarıda çok yağmur var” desek, bize hiçbir şey sormamış olan asık suratlı biletçiye. Sonra gülüşerek girsek içeri. İnsanları ıslatarak geçip otursak koltuğumuza, birbirimize sarılarak ısınsak, olmaz mı?
Senin evde oturup maç izlemek istediğin, benim  konsere gitmek istediğim bir akşam saati kavga etsek, sen tabağını tepsiye koyup televizyon karşısına geçsen, ben söylenerek bulaşık yıkasam mutfakta. Senin  takım maçı kazanınca keyfin yerine gelse, gelip sarılsan arkamdan sessizce, boynuma bir öpücük koysan. Biraz nazlansam bende, sonra yumuşasam, gülüşsek karşılıklı, sonra oturup film seyretsek meyve yiyerek, olmaz mı?
İşten yorgun geldiğin bir akşam, sana içinde gül yaprakları olan bir küvet dolusu sıcak su hazırlasam. Banyoda bir iki mum yanıyor olsa, biraz da fonda müzik. Girip uzansan küvete, bütün gerginliğin geçerken, beni düşünüp gülümsesen. Kapıyı çalsam, bir şey ister misin diye  sorsam, yanına gelmemi söylesen. Aniden beni de küvete çeksen, ıslansa elbiselerim, sevişsek sabaha kadar, olmaz mı?
Aşık olsak birbirimize, bir şarkının sözü ve bestesi gibi uyumlu olsak, acı tatlı günler yaşasak, bir ömrü paylaşsak birlikte, inansan sen bu hayale, ben sana kansam, olmaz mı?

1 Aralık 2010 Çarşamba

Benim Sorunum Ne Biliyor Musun?



Benim sorunum ne biliyor musun? Bilmiyor musun? Keşke bilseydin! 
Bir kahve yapsam… Kaç şekerli içtiğime karar veremesem, ki hiçbir zaman veremedim. Sonra otursak balkona, tek bir yıldız olsa baksam gözlerinin içine ve desem ki; Ne kadar mutlu olduğumu bilemezsin ve ne kadar mutsuz olduğumu.Aslında ikisi de değilim. desem. Ama neyim? Bilsem. Desem ki; İçimden dışarı taşıyorum, sonra içime kaçıyorum hatta bazen içime düşüyorum, ne midyeler ne istiridyeler çıkarıyorum.desem,Sonra içimden çıkıyorum. Çok ama çok yükseğe çıkıyorum, ne yıldızlar biliyorum; ışıkları hiçbir renge benzemeyen. desem, inanır mısın?
 Hiç önemli değil. desem, Ne sana sahip olmak, ne bana sahip olmak ne de başkasına ve işte tek gerçek bu. desem. Bak şu an işte. Ne aşk olması gerek ne de başka bir şey aslında… Hiçbir şey olması gerekmiyor, sadece fark et.desem. Sonra sana desem ki, Sana demesem de, anla! desem! Bak gözlerime, tanıyacaksın. Kendinden bir şeyler mutlaka bulacaksın. Aynı yerde yükselip aynı yerde alçalıyoruz. Acılarımız aynı, canımız aynı yerden yanıyor ve bütün yaralar birbirine ne kadar da benziyor değil mi?desem. Desem ki bir de, Boşver her şeyi, benim sana kapım hep açık.. Ben sana beni açayım. İsim olmasın, kural olmasın, bağlılık olmasın, hiçbir şey olmasın, bırak saygı da olmasın ki zaten benim bahsettiğim bu yerde saygısızlık yok. Maske olmasın, aşk olmasın, arkadaşlık olmasın, dostluk olmasın, bırak bir adı da olmasın. Adı konulan şeyler yaşamışlığımızdan kop , adı konulmamış bir şey olsun. Her ne olursa... Olmak işte. Sadece olmak. Ne olduğu önemli değil. Herkesin lekesi var. Kiri var herkesin, yarası var, sefil düşmüşlüğü var, var da var… Olmamış gibi durmasın kimse. Kimse kendini bir şey sanmasın. Geçmiş olmasın, gelecek olmasın. Bir yıldız olsun –belki gezegen– bir kahve, bir de sigara.
 Öyle işte. Dolusuna boşuna. Hayat oldursa da olur, oldurmasa da.
 Çok takıyorum sanılıyor ya aslında; takmıyorum, takılmıyorum.
 Benim sorunum ne biliyor musun? Bilmiyor musun? Denize nasıl bakıyorsun? Hani sahilde durmuş bakarken… Ben deniz oluyorum! 
Anlıyor musun?